
Bi Yerden Başlamak Lazım…
Uzun zamandır hayal ettiğim bir şeyi gerçekleştiriyorum bu akşam. Saat tam 02.02 ve ben gecenin bu saati kendime bir blog sayfası açtım. En son lise ve üniversite yıllarında bir Tumblr bloğum vardı ve baya da keyifli bir şekilde yazılar yazıyordum.
Bazen mekanlar, bazen insanlar, bazen yediğim kazıklar hakkında içerikler oluşturduğum sayfanın bir süre sonra suyu çıktı ve resmen depresif bir hal almaya başladı. Sonra bir gece yine ansızın yazdığım her şeyden utanarak, tüm kaleme (klavyeye) aldıklarımı tek bir tuşla sildim.
Şimdiki aklım olsa…
O zamanki yazdıklarımla da severdim kendimi herhalde. Her yaşın ayrı bir güzelliği var. Şimdi istesem de o kadar yoğun duygular yaşayamam. O kadar dolu dolu yazamam. Ne kadar heyecanlı, atraksiyonlu, iğne ucunu doldurmayacak şeyleri kendimize deve hörgücü gibi dert edindiğimiz dönemlerdi.
Eski bir arkadaşımla denk geldiğimde, hiç ama hiç şuanki benle alakası olmayan anılarımızı anlattığında, biraz utanarak biraz da “İyi ki o kadar deli dolu yaşamışım!” diye düşünerek dinlemiştim.
Kıskançlık…
Manyak gibi kıskançtım mesela. Hani şu nefes aldırmayan cinsten. Bensiz bir salonda spor yapmak şöyle dursun, mutfağa gidip bensiz su içmeyi aklından bile geçiremeyecek dönemleri olmuştu bir ilişkimdeki beyfendinin. Yazık ona be! Şimdi bi tarafımla gülüyorum böyle şeyler yaşayan insanlara…
Kıskançlık, sevginin değil, egonun bir parçasıdır.
Konuyu nerden nereye getirdim yalnız. Daha çok yaşayacağız bu durumu 😀 Ben geldim! Yine ve yeniden yazmaya…
Herkese selamlar 🙂